TRAVEL
|
Hedefimiz her daim favorimiz Siam Square'di. Kalacak yer için otel yerine tatli bir teyzenin evini seçmiştik. Teyzenin İngilizcesi olmasa da bir şekilde anlaştık ve Siam Square'in 21.00 gibi kapanmaya başladığını söyledi. Onun yerine Khaosan Road'a veya Patpong'a gitmemizi tavsiye etti. Patpong'ı düşük seviyesi nedeniyle hiç sevemediğimiz için, Khaosan Road'u tercih ettik.
Backpacker cenneti ismiyle tanındığı için, kirli saçlı sarışın turistlerle karşılaşmamak için daha önceden gitmediğimiz bir yerdi. Turistten çok, genç ve güzel Taylandlıların eğlendikleri kocaman bir barlar sokağı çıktı karşımıza. Khaosan Road zamanla düzelmiş; sonradan öğrendik ki devlet eliyle değişmiş ve temizlenmiş. Daha erken bir saatte olsaydı çakma marka ürünlerin, Bangkok'lu genç tasarımcıların çizip diktikleri ürünleri satan tezgahları da görecekmişiz ama gerek yoktu ,çünkü ertesi sabah meşhur haftasonu pazarına gidecektik. Biz Khaosan Caddesinin arka tarafındaki Rabuttri Alley bölgesini daha çok beğendik. Daha sakin ve daha şık. Khason Caddesinden Susie Walking Street yazan tabeladan girip bu tatlı dar sokaktan geçince tavandan asılı ahşap fenerli sıcacık atmosferli restoran bar ve kafeler bizi karşıladı. Rabuttri Village Inn isimli oteli geçtikten sonra yolun en sonunda köşedeki restoran Madame Musur Bangkok'taki favori restoranımız oldu. Gece 23'te kadar mutfakları açık. Yemek sonrası önümüze çıkan masaj dükkanlarından en sevimli bulduğumuza gittik ve kişibaşı 250 baht'a (yaklaşık 6 Eur) tüm yorgunluğumuzu alan 1 saatlik bir ayak masajı yaptırdık. Khason Road'dan eve dönüş için Bolt ve Grab uygulamalarını yarıştık zira Cuma Gecesi olduğu için çok kalabalıktı ve trafik o bölgede çoğundu. Grab taxi çağırma uygulması çok bekletti ve uzak bir yere yürüyüp beklememizi söyledi. Bolt çağırınca özel bir araç geldi, tertemiz ve ama buz gibi bizi evimize bıraktı. Bangkok'ta ulaşım bilgileri için Bangkok Faydalı Bilgiler Sayfasını okuyabilirsiniz. |
|
Kaldığımız ev Bangkok Noi tarafında, metro veya skytrain'den uzak ama nehir kıyısına ve Prarak iskelesine çok yakındı.
İskelenin yanında nehir manzaralı ufak bir kafede değişik kahvelerle (soğuk/sıcak, ballı, naneli, portakallı, fıstıklı kahveler) kahvaltı ettikten sonra Chatuchak Haftasonu pazarına gitmek üzere Chao Phraya Tourist teknesine bindik. Manzaralı bir yolculuktan sonra tavsiye ettikleri iskelede indik. Google map'teki taşıma araçları opsiyonundan arama yapınca öğrendik ki indiğimiz iskelenin hemen önünde bekleyen otobüs pazara gidiyormuş. Binmeden önce şoförden teyit aldık ve Bangkok sokaklarından geçerek pazara gittik. Daha önceki seyahatlerimizde hep metro'yu veya skytrain'i kullandığımız için Bangkok'un farklı mahallelerini görme şansımız olmuyordu. O yüzden otobüse binmek çok hoşumuza gitti ve bizi da az turist hissettirdi. Ama haftaiçi kalabalık ve trafikten dolayı uzun mesafe otobüsü kimse tavsiye etmiyor. Sadece Cumartesi ve Pazar Günleri açık olan Chatuchak Pazarı'nda yok yok. Hediyelik eşya almak için ideal, ayrıca İtalya'da veya Türkiye'de pahalı satılan birçok ürün burda çok ucuz. Farklı Tayland yemeklerini görmek için de iyi bir fırsat, hepsi yanyana dizilmiş birçok tezgah var, herşey tabiki çok taze ve leziz ama alışık olmayanlar için iştah açıcı görünmeyebilir. Haftasonu pazarından sonra, Netflix'teki şefle belgeselinde gördüğümüz ve çok merak ettiğimiz, dünyadaki Michelin yıldızlı 2 sokak restaurantından biri olan (diğeri Singapur'da) Jay Fai'a gittik. Rezervasyon için telefon açıp mail attıysak da geri dönen olmadığı için pek umudumuz yoktu ama yine de dışardan bir görürüz dedik. Sanşımız yaver gitti, iyi ki gitmişiz. Gittiğimizde çok sıra yoktu en son 36. sırayı almışlar biz sadece 56 idik! 2 saat bekledikten sonra Michelin yıldızlı yemeğimizi kaldırımda sarımsak yanığı dumanları ve peçete uçusturan vantilator rüzgarıyla yedik. Yıldız aldığı crab omlette (yengeç omleti) ve drunken noodle (sarhoş noodle)'ı denedikten sonra bizden sonra oluşmuş uzun kuyruktakilerin heyecanlı bakışlı arasında hesabı istedik. Her yemek yaklaşık 1000 baht'ttı (25-27 eur) İtalya için bile pahalı. Porsiyonlar büyüktü, yemekler harikaydı ama zaten Tay mutfağı harika. Tekrar döner miyiz? Hayır, ama merakımızı gidermiş olduk. Meraklısı için JAY FAI sayfasına göz atabilirsiniz. Jay Fai'ın dükkanının yakınlarında çok meşhur tapınaklar var. The Golden Mount Temple – Wat Saket ve The Metal Castle – Loha Prasat – Wat Ratchanatdaram mutlaka görülmesi gereken tapınaklar arasında sayılıyor. Yıldızlı yemeklerimizi eleştire eleştire Wat Saket Tapınağına doğru 5-10 dakika yürüdük. Kişibaşı 50 baht'a bilet alarak tapınağın meşhur merdivenlerinden çıkmaya başladık. Merdiven sayısını 344 gibi okuyunca çok gibi gelse de öyle değil. Çıkış boyunca etraftaki egzotik bitki ve çiçeklere bakmak dikkatimizi dağıttı. Yarı yolda da Golden Mount Kafeyi ve içerde birşeyşer içen turuncu elbiseli genç Budist rahiplerleri gördük ve hemen bir mola verdik. Zaten Tayland'daki aromalı soğuk kahvelere bayılıyoruz, hemen birer kahve aldık ve rahiplerin karşısına oturup farkettirmeden onları incelemeye başladık. Daha sonra da dayanamadık ve onlarla sosyalleştik ve hepberaber birer fotoğraf çektirmek için kendilerinden izin istedik. Aslında gördüklerimiz gerçek rahip değildi. Tayland ve birçok budist ülkede, erkekler belirli bir süre, askere gider gibi, tapinaklara girip rahip hayatı sürdüğünü biliyorduk. Zorunlu olmasa da, Budizmi korumak ve devamını sağlamak için başlatılan bu gelenek mediyasyon yapmayı ve kişisel kontrolü öğrenmeye yararmış. Yaz tatillerinde birkaç ay boyunca keşiş olarak yaşamak çocuklar ve gençler için eskisi kadar popüler olmasa da halen devam eden bir gelenekmiş. Erkekleri olgunlaştırdığına inandıkları için çoğu aile hala rahiplik deneyimi olmayan erkeklere kız vermezmiş. Wat Samet tapınağının içini de dışını da ürkütücü hikayelerini de, manzarasını da çok beğendik. 1877 Yılında tamamlanan tapınak Bangkok şehir surların hemen dışında bir tepeye inşaa edildiğinde, Bangkok'un en yüksek binasıymış. Herkes Bangkok manzarasını izlemeye buraya çıkarmış. Tapınaktan çıkarken karşılaştığımız bir bölümde 1800'lü yılların sonundaki kolera salgınında sırasında yakılamayan ölülerin buraya bırakıldığını ve akbabaların ölü bedenlere üşüştüğünü anlatan bir yazı ve heykelciklerle dolu bir alanla karşılaştık. Ancak daha sonra, Wat Saket'e bir bölüm ayırdığı için okuduğum kitapta (Kamala Tiyavanich'in The Buddha in the jungle/Orman'daki Buda kitabı) 2. Dünya savaşı sonuna kadar Bangkok'ta modern bir ölü yakma tesisinin bulunmadığını ve bu tapınağın ormandaki bir mezarlık gibi kullanıldığını anlatılıyor. Hayattayken öldüğü zaman bedeninin hayvanlara hediye olarak sunulmasını vasiyet eden kişilerin cesetleri bu tapınağa getirildikten sonra görevli tarafından parçalara ayrılıyor, etleri ve iç organları için birbirleriyle kavga eden akbabalara, kargalara ve köpeklere atılıyor, kalan kemikleri yine akrabalarının getirdikleri odunlarla yakılıyormuş. Bize çok vahşi gelse de bu davranış üstün bir cömertlik belirtisi olarak algılanırmış ve reankarnasyonları için önemli bir adımmış. Herşeyin fani olduğunu öğreten bu sahneler o zamanki Budist dünyada bize şu an geldiği kadar tüyler ürpertici gelmiyormuş. Ancak modern ölü yakım tesislerine alışık genç nesile bize geldiği kadar vahşi geliyor olmalı ki, tapınaktaki yazıda hafif bi gerçekleri çarpıtma sezdik. Wat Saket'ten sonra yakınlardaki Wat Ratchanatdaram'ı da gezebilirdik ama üst üste tapınak gezdiğinizde hepsi aynı geliyor ve aynı keyfi vermiyor. O yüzden sahne değitirmek üzere Siam Square'e masaj yaptırmaya ve akşam yemeğine gitmeye karar verdik. İdeal, temiz ama ekonomik bir masaj dükkanı, soi denilen sokaklar ve etraftaki AVM'ler dahil tüm Siam Square'i gezip, tek tek her dükkana girip fiyatlarını kontrol ederek bulduk. Bulduğumuz yer Novotel'in arkasında kalan sokaktaki LEK isimli dükkan. Lek aslında heryerde var ve hemen hemen hepsi ucuz ve düşük kaliteli görünümlü dükkanlar. Ancak bu bulduğumuz LEK 16. şube yeni açılmış. Çok daha şık ve temiz, fiyatları ve menüsü diğer şubelerle aynı. 2 saat aroma terapi masaj için kişibaşı 600 baht verdik. Normalde bu derece şık bir yer için bu fiyat 1 saatlik ayak masajı fiyatı. Yeniden doğmuş gibi çıktığımız masajdan sonra her gelişimizde gittiğimiz favori restoranımıza gittik. En son 2019 sonunda gittiğimiz Ban Khun Mae'yi nasıl olduysa bulamadık. İnternetten bakınca meşhur alışveriş merkezi MBK'nin 2. katına taşındığını öğrendik. Pandemiden dolayı kapanmadığına sevinsek de yeni yerinin AVM içinde olması bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı. Tay Dilinde Anne'nin Mutfağı demek olan Ban Khun Mae sıcak atmosferini AVM'nin içine olduğu gibi taşımış. Geleneksel müzik aleti Khim çalan saronglar içindeki kızları göremedik ama yemekler hala enfes ve fiyatlar da öncesine göre biraz ucuzlamış. |
|
Son günümüz ve hala durian yiyemedik. Bu kabul edilemez birşey. Meyvelerin kralı da denilen meşhur Durian'ı duymuşsunuzdur. Kötü koktuğu ve bu kokunun asla çıkmadığı düşünüldüğü için otellerde ve kapalı yerlerde yenmesi; uçaklarda, trenlerde, otobüslerde taşınması bile yasak olan, ya sevilen ya nefret edilen Durian. Genelde sokakta bizde karpuz satan kamyonların arkasında satıldığı gibi satılan durianı bulmak kolay değil. Bazı supermarketler dilimli halde meyve reyonunda satıyor, bazı gece pazarlarında da özel durian satan tezgahlar kuruluyor. Eve götürmek için kurutulmuş durian zaten alıyoruz. Eve gidince ya kuru halde ya da ıslatıp sütlaç hindistan cevizi sütüyle 'durian rice puding' yapıp yiyoruz. Ama tazesini eve götürmek yasak.
Taze taze ve doya doya yiyebileceğim bir yeri çok önceden keşfetmiştim. China Town. Hem durian yemek hem de China Town'u daha iyi gezebilmek için iyi bir fırsat. China Town'a gitmek için önceden sadece vapur kulanılıyordu. Ratchawong iskelesinden inip, dümdüz yürüyüp, kalabalık pazarları takip etmeniz yetiyordu. Yenilerde China Town'ın merkezine daha yakın metro durağı yapılmış, istasyonun ismi Wat Mangkon. Tayland'a gelip China Town'a gitmek garip gelebilir ama Bangkok'taki en iyi sokak yemekleri ve renkli sokak atmosferi burda. Pazartesi Günleri hariç. Biz de tam Pazartesi Gününe denk geldiğimiz için, yemeğimizi Yaowat Caddesindeki The Canton House'da yedik. Yaowat Road China Town'ın ana caddesi. Bu caddeyi kesen ara sokaklar pazar ve tapınaklarla dolu. Yolun sonundaki meydanda Dünyadaki en büyük (gerçek) altından yapılmış 5.5 tonluk Buda heykelinin bulunduğu Wat Traimit'e gittik (giriş ücreti 40 baht). Gece 23'teki uçağımızı kaçırmamak için Bangkok trafiğini hesaba katarak dönüş yoluna 17 gibi koyulmamız gerekiyordu. Gün batımında Bangkok manzarasını seyrettiğimiz vapurla eve valizlerimizi almak üzere geri döndük. Teyzemize teşekkür edip havalımanına doğru gitmek üzere taksiye bindik. (500 baht) |